Muratın her seneki Londra görevlerinden birinde bende peşine takıldım. Tabi minik kızım daha tasarım aşamasında bile değildi, o yokken olan kaçamaklardan biri. Murat toplantıdayken ben Londrada gezmedik yer bırakmadım. İngilizlerin soğuk nevaleliği, İngilterenin sürekli yağmur yağan havası ve tek başıma gezebilirmiyim acaba düşüncesi bende ön yargı oluşturmuştu aslında, pek gidesim yoktu bu yüzden. Ama sonra gitmeye karar verdim ve Londraya karşı düşüncem tamamen değişti. 10 gün boyunca incik cincik heryerleri gezdim. Gezmekten ayaklarıma kıramplar girdi yılmadım sürünerek gezdim. 10 gün sonunda Londra “burada yaşanabilir” lerim arasına girmeyi hak etti. Ama genel olarak Londra baya pahalı biryer. Biraz size Lonradan bahsedeyim:
İlk olarak tatilinizin tarihini çok öncede biliyorsanız, ucuz uçak bileti bulabilirsiniz. Otelinizi de booking.com dan ayarlarsanız pek bir sorun yaşamazsınız. Biz genelde öyle yapıyoruz. Ama oteli metro (Tube) civarında ayarlamak çok daha iyi olur. Gerçi yürüyerek veya iki katlı otobüslerle daha keyifli oluyor ama metro daha kolay. Londrada metro insana “bu metroysa bizim Türkiyedekiler ne?” dedirten bir şey. Tube denilen arkadaş 12 tane birbirine bağlantılı hattan oluşuyor ve şehir dışına kadar gidiyor. İlk bakışta mühendislik hesabı gibi zor anlaşılır bir haritası var ama bir şekilde kaybola kaybola çözüyor insan. İndiğiniz gibi 1 haftalık oyster kart alıyorsunuz başınız ağrımıyor, bin binebildiğin kadar. Metro yakınında oteliniz olursa Heathrow havalimanından metroyla gidebilirsiniz.
– gezilebilecek yerlere bakalım.
Trafalgar square
National Gallery (dünyanın en iyi batı Avrupa koleksiyonu, 2000 i aşkın eser vardır, tek kelimeyle harika)
St. James Park (öğle yemeklerini yemek için çok güzel bir park, bir sürü çiçek, sincaplar ve kuğularla güzel vakit geçirirsiniz)
Buckingham sarayi ve sarayda nöbet değişimi
Palace of Westminister – parlamento binaları- Big Ben
London Eye (135 m yüksekliğinde dünyanın en büyük dönme dolabı, şehir manzarası harika)
Westminister abbey (Taç giyme törenleri dünelniyor, kraliyetten büyükler yatıyo)
St pauls catedral
Tower of london (Kraliyet sarayı, hapishane ve idam yeri olarak kullanılmış, caniler bide gösteriyorlar, 900 yıllık)
Tower bridge
Picadelly circus (çok işlek bir cadde, geceleri çok kalabalık oluyor, birsürü eğlence yeri, restoran market flan var)
Hyde park
Madam Tussaud mumya muzesi (yanında St Reagent’s park var)
Oxford street (alışveriş çılgınları için süper bir cadde)
Soho
County hall
Covent garden (Mağazalar, kafeler, restoranlar, pazarlar)
British Museum (1823 ten bu yana varmış, detaylı gezilmesi 1 günden fazla bile sürer. Mısır mumyalarını mutlaka görün derim)
Victoria and albert Museum (Güzel sanatlar müzesi)
Natural History Museum (Dinazor iskeletlerinden tutunda bütün doğa tarihi var, çocuklarınızında mutlaka görmesi gerekir)
Science Museum (Valla bütün mühendislerin görmesi gereken bir müze, ilk lokomotif, Apollo 10, birçok teoremin nasıl işlediğini kurcalayarak görüyosun)
Önceden bilet bulunursa çok güzel tiyatrolar var, Londra tiyatro cenneti biz gidemedik ama tavsiye ederim). Soho ve Covent Gardenda Jazz barlar olduğunu duyduk ama yine gidemedik ne yazıkki. Hertür mutfaktan yiyecek bulmak mümkün. Sadece fast food yemek zorunda değilsiniz.
London eye tarafında Thames nehri boyunca ve covent gardenda çok güzel sokak gösterileri, sokak konserleri oluyor.
Londradan birkaç bavul dönebilirsiniz. Primark diye bir mağaza açıldı, önce oradan bir bavul alıyorsunuz sonra içini dolduruyorsunuz, çok ucuz biryer. Oxford caddesinde daha birçok yer var. Ama saat 8 de hepsi kapanıyor. Ayrıca Lilywhite’tan ucuza spor malzemeleri alabilirsiniz. Londranın en meşhur oyuncakçısı Hamley’ e gidip oyuncak alabilirsiniz.
Valla daha birsürü bir şeyler var aslında ama aklımda kalanlar bunlar. Ha bide trafik sağdan aktığı için birkaç kere ezilme tehlikesi geçirdikten sonra alışıyor insan. Bide prizlerde bizimkiler gibi değil. Her şeyleri kıl bu İngilizlerin yaf. Neyse Londrayı özlemişim. Herkese iyi gezmeler.