“A dan Z ye” çocuk müzikali ve Türkiye de çocuk tiyatrosu

 

 

Minik kuzum sahne tozunu ben 4 aylık hamileyken karnımda yuttu. 4 aylık hamileyken Odtü festivalinde oynadık. Ta bebeklikten beri babasıyla ona kukla tiyatrosu, oyuncak tiyatrosu yapar dururuz. Oyuncu olmasa da onun tiyatro bağımlısı olmasını çok istiyoruz. Beraber ailecek oyunlara gidip üzerine uzun uzun konuşmak istiyoruz. Çünkü tiyatro, yaşamın karşı konulmaz gerçeklerine inat insanın kendi iradesiyle kurguladığı bir oyundur. Günlük yaşamımızda gözlemlediğimiz, yaşadığımız, hatta üzerinde düşünüp tartıştığımız gerçeklerin özündeki anlama ulaşmamıza yardımcı olur. Aslında bunu tüm sanatlar kendi yöntemleriyle yapar. Ama tiyatro bunu canlı canlı insala yapar, hem de o anda herkesin gözü önünde yapar.

 

Geçen hafta Pazar günü Ankara Devlet Opera Balesinin “A dan Z ye” adlı müzikli çocuk oyununa gittik kuzuyla. Ahmet ve Ayça adlı çocuklar kitap okumaya okumaya tüm harfleri kaybolmuş bir kasabada harflerin hepsini tek tek geri getiyorlar. Konusu böyle. Oyuna gerçekten emek verilmiş. Bir sürü şeker çocuk bale yapıyor. Çocuk korosu var flan, tüm harflere şarkı yazılmış, izlenmesi keyifli bir oyun. Hatta kuzu bi ara “ben niye sahneye çıkıyorum bende bale yapıcam diye attı kendini”, zor tuttuk”. Yaklaşık 40-45 dk srüyor. Oyunla ilgili bariz birkaç eleştirim var “J”harfinin canlandırılmasında JANDARMA kullanılmış. Jandarma kullanılırkende ilk akla gelen ellerinde tüfekler olan jandarmalar canlandırılmış. Çocuklar için özel tasarlanmış bir oyunda sahnede tüfekli adamlar gösterilmesinin matığını hiç anlayamadım. Zaten heryerde şiddete kolayca ulaşabilen çocukların sahnede tüfek görmesinin neye katkı sağlayacağını anlamak güç. Bir de başrol oyuncular dışında oyuncular okadar isteksizlerdi ki resmen zorla getirilmiş gibilerdi. Devlet opera ve Bale genel müdürlüğüne bununla ilgili bir maila attım ancak henüz dönüş gelmedi. Yine de izlenmesini tavsiye ederim. Devletin daha fazla tiyatro yapmasını ve çocuklarımızı daha fazla kale almasını dilerim.

 

a dan z ye1

 

 

a dan z ye

 

a dan z ye3

 

a dan z ye2

 

 

 

Genel olarak çocuk tiyatroları hakkında düşüncelerimi kaleme dökmeyi planlarken Ankara Deneme Sahnesinden Yusuf Sağlam’ın  “Türkiye de Çocuk Tiyatrosu” adlı makalesinde çocuk tiyatrosunun ülkemizdeki yerini okadar güzel tespit etmişki… Bende oradan tamda dugularıma tercüman olan kısımlarından kısa bir alıntı yapmak istedim.

 

“Günümüz toplumlarını gelişmiş, gelişmekte ve geri kalmış olarak üçe ayırmak mümkün. Toplumlara addedilen gelişmişlik; teknolojik açıdan çağı yakalamış, ekinsel ve sosyo-ekonomik sorunlarını halletmiş, insan haklarına saygılı, hukuk üstünlüğünün yürürlükte olduğu devlet öngörülür. İnsanlık için gelişmişlik elzem hedef olduğuna göre, çağın gerisine düşmemek de o hedef üzerinde yürümeye ihtiyaç duyar. Çünkü, toplumlar, kıyaslamaları gelişmişliği baz alarak yaparlar. İhtiyaç duyulan normlar gelişmişlikte arandığına göre; çocuk tiyatrosunu da o unsurlar çerçevesinde değerlendirmekte yarar var. Hal böyle olunca, ileri toplumların çocuk tiyatrosundan çocuk yaklaşımını öğrenmek de kolaylaşır. Bu bağlamda devlet desteğini, denetimi, kurumları, sivil toplum inisiyatiflerini, şenlikleri, festivalleri, turne organizasyonlarını, sempozyumları, açık oturumları… vb. çocuğa verdikleri değer ve önemi ortaya koyan kriterler olarak görmek gerekir.

 

Bir tarafta yaşam ve eğitim hakkı güvencesi netleşmiş, eğitim sorunları çözümlenmiş, sosyo-psikolojik sorunları ortadan kaldıracak oluşum ve kuruluşlar vasıtasıyla feraha ermiş bir toplum; diğer tarafta en temel yaşama koşullarını dahi oluşturamamış, eğitimin sınıfsal bir lütuf olduğu, insan hak ve özgürlüklerin ayaklar altına alındığı, kurum ve kuruluşlardan habersiz, kaderine terk edilmiş sorunlu toplumların varlığı… Aynı zaman ve uzamda büyüyen bu dünya çocuklarının zıt kutuplukları; onları gelecekte de birbirinden uzaklaştırmaya mecbur edecektir. Biz ve bizim gibi gelişmekte olan toplumlar ise; iki uç arasında beynamaz konumdadır. Beynamazlığımız, her konuda olduğu gibi dar anlamda ‘çocuk tiyatrosu’ olgusunda karmaşa içinde olduğumuz, netleşmediğimiz anlamını içermektedir.

 

Devlet, sorumlulukla karşı karşıya kalmamak için yasal bir oluşum yoluna gitme ihtiyacı duymamaktadır. Sonuç, çocuk tiyatrosuna yeteri kadar ilgi gösterilmediği, duyulmadığı, kurumlaşmadığı, bilinç oluşturmadığı için verimsiz, dağınık ve başıbozuk bir görünümle karşı karşıyayız.

Günümüzde, başta ödenekli tiyatrolarımız olmak üzere, çocuk tiyatrosu adına gerçekleştirilen üretimlerin çoğu, öz ve biçim olarak çocuklara uygun değildir. En başta, çocuk dünyasından uzak, donmuş tema ve bu temanın şablon kurgusundaki biçim zorlayıcılığı, çocuğun hayal kurmasını ve taklit özgürlüğünü ortadan kaldırmaktadır. Temanın yazar tarafından dikkate alınması yetmezmiş gibi, bunun bir de oyunculuk şablonu ve sahne uygulamalarındaki biçem öğeleriyle altının çizilmeye, belirginleştirilmeye çalışılması; kapsamı daralttığı gibi, çocuğu çerçeveleyerek hapsetmektedir. Konservatif ve somutlaştırılmış sunum, çocuğun hayal dünyasını sınırlamaktadır. Oysa, çocuk hayal ve taklit ile yaşayan, gelişen varlıktır. Bu bağlamda çocuk, somutlaştırılarak önüne konulan görseli hayal dünyasına ikame edememektedir.

 

Diğer bir neden; gerçekçi/benzetmeci oyunculuk biçemidir. Oyuncunun duruşu, eylem hali, davranış biçimleri, konuşma biçemi, tonlamaları, jest ve mimikleri çocuktan uzak, erişkin insana hitap eder içeriktendir. Asıl olana benzeme, onun gibi olma hali; çocuğun hayal dünyasına, anlayışına, duygusuna, ritmine ve dünyasına uygun değildir. Gerçekçi biçem, sunacaklarının sınırlarını önceden çizdiği için, çocuk, izlediği oyunu kendi imgeleminde yeni bir yaratıya dönüştürememektedir. Çocuğun dünyası, masalın ele avuca sığmaz, coşkun, gerçeküstü dünyasıdır. Seyrettiğinden esinlenerek imgeleminde keyfince onu şekillendirmeye, biçimlendirmeye ve geliştirmeye çalışmasının önü kesilmiş ve çerçevesi daraltılmıştır.

 

Bir başka olumsuzluk, oyuncunun yaptığın işi içselleştirmemiş olmasıdır. Biçeme ait olmayan, ancak, gönülsüz olarak bu işi yapma zorunluluğu olumsuzluğun tuzu biberi olmaktadır. Metazori, gönülsüz ve isteksiz yapılan iş, oyuncuyu mutsuz ettiği gibi, çocuğu da rahatsız etmektedir. Ödenekli tiyatro oyuncularının ve çalışanlarının -istisnalar dışında- çocuk tiyatrosuna tali bir iş anlayışıyla yaklaştıkları bilinen gerçektir. Gönüllülük esas olmadığı için, görevlendirilme zorunlu hale gelmektedir. İstisnai davranış içinde olanlar ise; yıllar sonra aynı yaftayı taşımanın bıkkınlık ve hezeyanıyla karşı karşıya kalmaktalar. Bu, insani ve doğal bir tepkidir. Çünkü, o kurum içinde işin sahibi var anlayışı egemen olmaya başlamaktadır.

 

Çocuk tiyatrosunun yapılma gerekçelerinden birisi, çocuğun zihinsel ve ruhsal gelişiminde öneme sahip taklit etme/yapma –dolayısıyla hayal kurma- yeteneğinin kısıtlanması değil, bunun özgürleştirilmesi ya da olabildiğince açığa çıkarılmasıdır. Bilinir ki, çocuk taklit sayesinde, geniş ve büyüleyici bir dünyanın kapılarını açma anahtarını elde eder. Bu anahtar sayesinde, cansız varlıklara canlıymış gibi kişilik kazandırır, onları farklı araç-gereçler yerine kullanır, eşyalarla olan ilişkisinde oyun büyüsüne kapılır, dolayısıyla kendini alıkoyan etmenlerden uzak, o dünyanın coşkunluğuna dalar ve kendisine biçilmiş sınırları ortadan kaldırarak düş dünyasının imgeleminde yeni bir dünya oluşturur. Taklit içgüdüsüyle yansılamaya başvurduğunda; aşikar etmek istemediği, örtük bıraktığı, gizlemeye çabaladığı, kişiliğine dair ipuçlarını farkında olmadan verdiği gibi, eşya kullanımında ve eyleme geçmedeki geciktirimini de telafi eder. Denilebilir ki, çocuk, taklit ve bağlı olarak hayal kurma sayesinde; var olanla var olmasını istediği arasındaki ayırımı zamanla görmeye ve bağlayıcı davranışlarından sıyrılarak yaratma eylemine yönelmeye başlar. Yaratma, çocuğa kişilik kazandırdığı gibi, söz sahibi olmasını sağlayan en önemli özelliktir.”

 

Makalenin tümü için: http://www.ads.org.tr/?p=5287



Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...

2 thoughts on ““A dan Z ye” çocuk müzikali ve Türkiye de çocuk tiyatrosu

  1. sebnem dedi ki:

    hislerime tercüman oldunuz çok teşekkürler. Çocukların zekasını, o eşsiz düşgücünü azımsayan ve hatta köreltmeye yüz tutmuş tiyatro oyunlarına tahammül edemiyorum ama maalesef maruz kalıyoruz..hem de sık sık…
    Bu arada kılkuyruk Popi’yi çok sevdik….emeğinize sağlık…

    • Özlem Korçak dedi ki:

      Her yerde maruz kalıyoruz malesef. İyi bulduklarımızı da daha çok desteklemek gerekli. Popiyi sevmenize çok sevindim, çok teşekkür ederim

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir