Londraya geleli 1 ayı geçti. 50 m2 2+1 kutu evimiz artık bize baya saray gibi geniş gelmeye başladı bile. Burada hayat fena değil özlemek dışında güzel bile denebilir:) Şaşırdığınız bir çok şey olsada biyerden sonra artık kanıksamaya başlıyosunuz, turistlikten çıkıp buradan biri oluveriyosunuz. Trafiğin sağdan akmasına, prizlerin saçma sapan bir tipte olmasına, hergün postacının kapı deliğinden 3-5 posta atmasına aldırmıyosunuz. Biraz burdan örnekler vereyim:
– Burada en çok yağmur çamuru tınlamıyoruz sanırım. Herkes yağmurda bile sporunu ihmal etmezken biz niye evde duralım. Kötü hava yoktur, kötü kıyafet vardır felesefesiyle tüm kıyafetlerimiz buraya uyarladık. Kuzucuk çamur banyosu yapsa bile yine ıslanmıyo artık:)
-İnsanlar heryerde sıra olabiliyorlar upuzun kuyruklar görebilirsiniz heryerde. İtiş kakış ve birbirinin üzerine çıkma, kaynak olayı yok (bize çok garip geliyo dimi:)
– İş saatlerinde metrolar deli kalabalık oluyor. Ama yinede elinde çocuk olan veya hamile olanlara mutlaka yer veriyorlar. Hamile olanlar “baby on board” rozeti takıyorlar.
-Burada çok kapı kilitlenmiyor sanırım yada bizim muhitte. Üst komşumuz Patrick bizi hiç tanımadığı halde tavandan gelen akıntıyı tesisatçılara göstermek için anahtarı 2 gün bize verdi ve istersen kilitle dedi.
– Burada herkesi çocuğu var. En az 2 çocuğu.
Continue reading →